Vergi Gelirleri ve Sosyoekonomik Adalet Arasındaki Paradoks: Uzman Görüşü Bağlamında Bir Değerlendirme

Vergi Gelirleri ve Sosyoekonomik Adalet Arasındaki Paradoks: Uzman Görüşü Bağlamında Bir Değerlendirme
Vergi uzmanı Ozan Bingöl’ün dikkat çekici analizi, Türkiye ekonomisinin önemli bir gerçeğini çarpıcı bir biçimde ortaya koymaktadır: Yüksek miktarda vergi gelirinin toplandığı bir coğrafyada açlık ve yoksulluk gibi temel sorunların varlığı, ekonomik sistemin işleyişine dair derinlemesine bir sorgulamayı zorunlu kılmaktadır. Bingöl’ün ifadesiyle, 12 trilyon 651 milyar TL gibi devasa bir vergi gelirinin elde edildiği bir ülkede açlık ve yoksulluğun konuşuluyor olması, öncelikle bir “paylaşım sorunu”na işaret etmektedir. Bu makale, söz konusu tespiti profesyonel bir bakış açısıyla ele alarak, vergi toplama etkinliği ile sosyoekonomik adalet arasındaki ilişkiyi ve bu paradoksun olası nedenlerini irdeleyecektir.
Devletlerin temel gelir kaynaklarından biri olan vergiler, kamu hizmetlerinin finansmanı, altyapı yatırımları, sosyal güvenlik sistemlerinin sürdürülebilirliği ve ekonomik kalkınma hedeflerine ulaşılması açısından hayati bir role sahiptir. Türkiye’de toplanan yüksek vergi geliri, devletin bu işlevleri yerine getirme potansiyelinin yüksek olduğunu göstermektedir. Ancak, Ozan Bingöl’ün vurguladığı üzere, bu potansiyelin toplumsal refaha yeterince yansımaması, sistemde yapısal sorunların varlığına işaret etmektedir.
Bir ülkede yüksek vergi toplama kapasitesinin olmasına rağmen açlık ve yoksulluğun yaygın olarak görülmesi, birkaç temel nedenle açıklanabilir. Bunlardan ilki, vergi toplama mekanizmalarının etkinliği ile vergi harcama politikalarının etkinliği arasındaki olası uyumsuzluktur. Toplanan vergilerin nasıl ve nerelere harcandığı, bu harcamaların toplumsal ihtiyaçlara ne ölçüde cevap verdiği ve kaynakların ne kadar verimli kullanıldığı, sosyoekonomik sonuçlar açısından belirleyici faktörlerdir. Şeffaflıktan uzak, hesap verebilirliği düşük veya belirli kesimlere yönelik avantajlar sağlayan harcama politikaları, toplanan yüksek vergi gelirinin geniş kitlelerin refahına dönüşmesini engelleyebilir.
İkinci olarak, vergi sisteminin kendi içindeki adalet mekanizmalarının sorgulanması gerekmektedir. Vergi yükünün toplumun farklı kesimleri arasında adil bir şekilde dağılıp dağılmadığı, dolaylı ve dolaysız vergilerin oranı, vergi muafiyetleri ve istisnaları gibi unsurlar, vergi sisteminin sosyal adalete katkısını veya tam tersi bir etki yaratmasını belirleyebilir. Gelir eşitsizliğinin yüksek olduğu bir ekonomide, vergi sisteminin bu eşitsizliği daha da derinleştirmesi veya yeterince azaltamaması, toplanan yüksek verginin yoksullukla mücadelede beklenen etkiyi göstermesini zorlaştırabilir.
Üçüncü olarak, ekonomik büyüme modelinin niteliği ve bu büyümenin gelir dağılımına etkisi göz ardı edilemez. Yüksek vergi gelirleri, ekonomik büyümenin bir sonucu olabileceği gibi, bu büyümenin faydalarının toplumun geneline yayılmaması durumunda, yoksulluk ve açlık gibi sorunlar devam edebilir. İstihdam yaratmayan, belirli sektörlerde yoğunlaşan veya sermaye sahiplerine daha fazla fayda sağlayan bir büyüme modeli, vergi gelirlerindeki artışa rağmen sosyoekonomik adaletsizlikleri gidermekte yetersiz kalabilir.
Son olarak, sosyal güvenlik ağlarının kapsamı ve etkinliği de bu paradoksun önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Toplanan vergilerin bir kısmı sosyal yardım ve destek programlarına aktarılsa da, bu programların yeterliliği, hedef kitleye ulaşma başarısı ve yoksulluk döngüsünü kırma potansiyeli kritik öneme sahiptir. Yetersiz veya etkin olmayan sosyal güvenlik sistemleri, yüksek vergi gelirlerine rağmen dezavantajlı kesimlerin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmasına neden olabilir.
Sonuç olarak, Vergi Uzmanı Ozan Bingöl’ün tespiti, Türkiye ekonomisinde vergi toplama başarısının tek başına toplumsal refahı garanti etmediğini açıkça ortaya koymaktadır. Toplanan devasa vergi gelirinin açlık ve yoksulluk gibi temel sorunlarla yan yana var olması, ekonomik sistemin işleyişinde ciddi bir “paylaşım sorunu” olduğunu teyit etmektedir. Bu sorunla yüzleşmek ve çözüm üretmek için öncelikle vergi harcama politikalarının şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırılmalı, vergi sisteminin adalet mekanizmaları güçlendirilmeli, ekonomik büyümenin niteliği ve gelir dağılımına etkisi dikkate alınmalı ve sosyal güvenlik ağlarının kapsamı ve etkinliği iyileştirilmelidir. Aksi takdirde, yüksek vergi toplama başarısı, sosyoekonomik adaletin sağlanması ve toplumsal refahın artırılması hedefine ulaşmada yetersiz kalmaya devam edecektir. Bu durum, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve siyasi istikrar açısından da önemli bir risk oluşturmaktadır.